KOCAELİDEN SELAMLAR.
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sanaMey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana
Nezâket haddeden geçmiş sana boy pos olmuş. Şarap şişeden süzülmüş sana kırmızı yanak olmuş.
Eskiden madenler haddeden geçirilerek inceltilirdi. Nezaket soyut bir kavram ve davranış biçimi olduğu halde daha da incelmek için haddeden geçerek güzelin boyu posu olmuş. Şarap da süzüle süzüle güzelin yanağına yakışacak kırmızılık düzeyine gelmiş. Fiilerin kullanımına bakılırsa her iki işlem de kendiliğinden olmuş izlenimi vermektedir. Bu tür hayaller bize hind üslubunun ürünü olduğunu göstermektedir.
Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana
Gülün kokusu damıtılmış, nazın ucu işlenmiş; biri sana ter, birisi de mendil olmuş.
Gül suyu pekala damıtılabilir ancak gülün kokusunun damıtılması ancak sanat dünyasında, şairin hayal aleminde mümkündür. Gül kokusunun damıtılması, elde edilen kokunun güzelliğini ifade etmek için kullanılmıştır. Bilindiği gibi kumaş parçalarının etrafı işlenerek mendil yapılır. Sevgilinin naz’ı bir kumaş gibi algılanmıştır. (istiare) Sevgilinin nazı bir mendil gibi işlediğini güzelleştirdiğini söylemektedir. Gül kokusundan teri olanın mendilinin naz kumaşından olması doğaldır. Anlam bakımından ilişkisi olan kelime ve ibarelerle paralel bir şekilde sıralanmıştır. (mürettep leff ü neşr)
Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalem
Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana
Ey kalem! İçin sihir ve büyü ile dolmuştur. Harut’un zülfü sana nal olmuş demek mümkündür.
Şair ilk iki beyitte hayalleri kanatlandıran bir söyleyiş biçimi ve hayal inceliğini yakaladığının farkındadır. Dolayısıyla kalemine yönelerek ona hitap etmek gereği duyar. (Tecrid) Kalemin içi sihir ve büyü ile dolmuştur. Zaten şiir de büyü değil midir? Sanki Harut’un zülfü bu kalemin içinde lif olmuştur. Büyü yapılırken saç tellerinin kullanıldığı yaygın bir inanıştır. Büyücülerin ustası Harut hatırlatılmıştır. (Telmih) Sihir ve büyü onun işidir. Kalemin içinde de nâl denilen ince lifler vardır. (Mürettep leff ü neşr)
Şöyle gird olmuş Firengistân birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana
Firengistan şöyle toplanmış bir yere birikmiş, sonra gelmiş kaşının köşesine sana ben olmuş.
Frengistan kafirlerin ülkesidir. Küfür siyahlığı simgeler. Güzellik unsurlarından sayılan ben de siyahtır. Benin koyu renkli olanı makbul sayılır. Güzelin kaşının kenarında simsiyah bir ben vardır. Şair, güzelin beninin ne kadar kara olduğunu belirtmek için bütün Freng ülkesini bir ben haline getirmektedir. Burada mübalağa sanatı yapılmıştır.
Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkil-ter suâl olmuş sana
Ey gönül! O Hıristiyan güzeli sana şarap içer misin demiş, aman sana ne de zor soru sormuş.
Şair gönlüne seslenmiştir. Burada tecrid sanatı vardır. Gönül meyhanede şarap içen bir kimse gibi tasavvur edilmiştir. Burada teşhis sanatı yapılmıştır. Meyhanelerde sakiliği put gibi güzel olan Hristiyan gençleri yapmaktadır. İstiare sanatı vardır. Bu saki gönüle, şarap içer misin diye bir soru sorar. Sarhoşluğun son kertesine vurduğu böyle bir durumda hatırı kırılamayacak kadar güzel olan birinin içmeye devam etmek için sunduğu teklifi geri çevirmek imkansızdır. Bu bakımdan gönül, çok zor bir soruya muhatap olmaktadır.
Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül n’oldun ne hal olmuş sana
Gönül! Sen nasıl bir kadehin sarhoşusun, Allah için söyle kimin hayranısın? Kendin aldırdın ne oldun. Sana ne haller olmuş?
Gönül kendini aldırmış, yani aşık olmuştur. Aldırmak burada kartalın avını almasına da benzetilebilir. Kapılmak anlamına da gelebilir. Gönül sarhoş gibidir. Fakat neden sarhoş olduğu sorusuna muhatap olmaktadır. İstifham sanatı yapılmıştır. Şarap sarhoşuna mest, afyon gibi uyuşturuculardan sarhoş olana hayran denilir. Hayran kelimesi tevriyeli olarak kullanılmaktadır. Câm (kadeh) kelimesi kullanılarak mecaz-ı mürsel yoluyla içindeki şarap kastedilmektedir.
Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
Lâ’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana
Buse (öpücük) kelimesindeki sin harfinin dişlerinden dudakların yaralanır. Bu suretle dudağını öptürmek senin için imkansız olmuştur.
Beyitte anlatılan güzel o kadar zariftir ki buse kelimesinde sin harfinin dişleri dudaklarını yaralar. Dudaklar La’l gibidir. İstiare yapılmıştır. Yaralı dudağı öptürmek elbette imkansızdır. Nedim dudağını öptürmeyen bir güzelin istiğnası karşısında kabahati buse kelimesindeki sin harfine yüklemektedir.
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
Nedim! Senin anlattığın güzel bu şehirde yok. Sen bir hayal görmüşşün, sana peri yüzlü bir güzel görünmüş.
Bu kadar zarif güzel İstanbul’da da bulunmaz. Öyleyse şair ya hayallere dalmıştır yahut da bir peri yüzlü bir an görünüp sonra kayboluvermiştir.
Nedim